Gazi Mustafa Kemal Paşa ve 30 Ağustos 1922
30 Ağustos 1922 sabahı, Gazi Mustafa Kemal Paşa savaş sahasını dolaşıyordu. Etrafında binlerce düşman cesedi, birbiri üzerine yığılmış topçu hayvanları, top ve cephane vardı. Gazi, bu manzarayı görünce şöyle dedi: “Bu görüntü insanlığı utandırabilir! Ancak haklı vatan savunmamız için buna mecbur kaldık. Türkler, başka milletlerin vatanında böyle bir harekete asla kalkışmazlar.” Ve ekledi: “Bir milletin bağımsızlık işaretidir. Düşman da olsa, hürmet etmek gerekir. Kaldırıp topun üzerine koyunuz.”
Esir Trikopis
TRİKOPİS’İ DİNLİYORUZ
Yunan Orduları Başkomutanı Trikopis, esir düşerek Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın karargâhına getirilmişti. O günü, görgü tanıklarından gazeteci Halide Edip (Adıvar) Hanım’ın anılarından dinleyelim: “Yunan generalleri getirildiğinde, Gazi Mustafa Kemal Paşa, Fevzi (Çakmak) Paşa ile İsmet Paşa’nın arasında duruyordu. Gazi, bu sahnenin hâkim karakteriydi. Siyasi muhaliflerini düşünmeden ezen bir asker, aynı zamanda askerlik alanındaki büyük bir sanatçıydı. Sırtını yere getirdiği pehlivanın elini sıkan garip bir pehlivan gibi, Trikopis’in elini yakaladı. Olağan bir el sıkışı süresinden daha fazla tuttu.
‘Oturun General, yorulmuş olacaksınız’ dedi. Ardından sigara tabakasını uzattı ve kahve ısmarladı. General Dionis’e nezaket gösterirken, gözleri Trikopis’in gözlerinde parlıyordu. Trikopis de ona hayranlıkla bakıyordu. Elli yaşlarında, asabi ve hasta bir görünüme sahip, tiyatro sahnesindeymiş gibi giyinmiş bir adamdı.
‘Ben sizin bu kadar genç olduğunuzu bilmiyordum General’ dedi.
Megalo İdea
Sonrasında Trikopis, galip komutana sordu: ‘Siz bu savaşı nereden yönetiyordunuz?’ Gazi, “İşte, tam o süngülerin parıldadığını söylediğimiz yerde, askerlerin yanındaydım” yanıtını verdi. Trikopis, kendini tutamayarak şu sözleri ekledi: “İşte savaş böyle kazanılır. Yoksa 550 kilometre uzakta, durumu gözle görülüp hüküm verilmeksizin, bir harita üzerinde pergelle ölçülerek, İzmir Körfezi’nde bir yattan yönetilmez. Yönetilirse sonuç böyle olur.”
Trikopis ayrıca: “Büyükada’da oturan eşime bir sağlık mesajımı lütfeder misiniz?” dedi. Gazi ise “Emredersiniz.” diyerek yanıtladı. Bu an, Gazi’nin gözünde daha da büyüyordu.
İzmir’e İlk Giriş
10 Eylül 1922 akşamı, Gazi’nin Karşıyaka’da kalacağı İplikçizade Köşkü önünde yaşananları gazeteci Ruşen Eşref Ünaydın şöyle anlatır:
“Seni içeri davet ediyorlardı. Sen duruyordun… Yerde yatan örtüyü sordun. O, ipekten kocaman bir Yunan bayrağıydı ki, üzerine basılarak geçilecek bir yol halısı gibi serilmişti… Kadın-erkek oradaki İzmirliler: ‘Buyurunuz, geçiniz. Bizim öcümüzü yerine getiriniz. Kral Konstantin, bu evden içeri, bizim bayrağımıza basarak geçmişti. Siz, lütfedin. Bu karşılıklı o lekeyi silin! Burası sizin şehrinizdir. Bu ev sizin evinizdir’ diye yalvarıyorlardı.
Sen, o yerde serili bayrağın önünde, bulunduğun noktada kaldın. Sana ağlaşarak yalvaran kadınlara ve erkeklere tatlılıkla baktın: İşte, sen İzmir’e ilk gün zaferinle böyle girdin!”
27 Ekim 1930
Kurtuluş Savaşı biteli sekiz yıl olmuş ve Yunan Başbakanı Eleftherios Venizelos, Türkiye’yi ziyarete gelmiştir. Gazi, Venizelos’a şöyle hitap etmiştir: “Geçmişimizde kalan kötü olaylar bir daha tekrarlanmayacaktır. Yunanlılar, Türk düşmanı eski başbakanları Eleftherios Venizelos’un 12 Ocak 1934 tarihinde, Atatürk’ü Nobel Barış Ödülüne aday gösterdiğini anımsarlar; dostluk bir daha bozulmaz. Türk-Yunan dostluğunu eski seviyesine getirmenin bir borç olduğunu biliyorum. İsmet Paşa’nın müze evindeki konuşmamda ‘Türk – Yunan’ dostluğu çalışması başlattık. ‘Yurtta Barış, Dünyada Barış’a’ çok ihtiyacımız var, değil mi?”
29 Temmuz 2024
Ahmet Gürel