Köpekler, Yumurtalık Kanseri Taşıyan Dokuları Tanımak Üzere Eğitiliyor
Yakın gelecekte, bazı hastalıkların kokularından teşhis edilmesi mümkün olabilecek. Uzmanlar son yıllarda, koku algılayıcı bir makinenin meme kanserini, geleneksel meme röntgeni kadar başarılı bir şekilde teşhis edebildiğini ortaya koydular. Bu türden aletlerin, diğer hastalıkları da benzer yöntemlerle tespit edebileceği düşünülüyor.
Kanserle mücadele eden insanlar ve yakınlarının oluşturduğu bir dayanışma grubunun üyesi olan Joanie, eşi prostat kanseri olduğunda sürekli olarak burnunda bir çürük kokusu hissettiğini anlatıyor. Joanie, “Size delice gelebilir ama inanın, aklım başımda,” diyor. Bu kötü koku, eşi kanser tedavisinde başarılı olunca ortadan kalkmış. Ancak 2012 yılında yeniden aynı kokuyu hissetmeye başladığında büyük bir korkuya kapılmış ve haklı çıkmış; bu kez kendisine akciğer kanseri teşhisi konmuş. Birçok kanser hastası ve yakınları, böyle bir koku fark etmiyor. Fakat Joanie gibi koku aldığını belirten pek çok kişi mevcut.
Philadelphia’daki Monell Kimyasal Duyular Merkezi’nden uzman George Preti, “Bu konuda bana yazan çok sayıda kişi oldu,” diyor. Preti’ye göre, bu kişiler arasında hemşireler ve uzmanlar da bulunuyor, ancak bu bireylerin deneyimlerine dayanan kapsamlı bir araştırma yok.
Tarih Boyunca Kullanıldı
Tarih boyunca doktorlar, hastalarının nefesini, idrarını, dışkısını, terini ve cildini koklayarak teşhis koymaya çalışmışlardır. 2011 yılında yayımlanan bir makalede, çeşitli hastalıklarla ilgili “koku notları” incelenmiştir. Son zamanlarda yapılan bir deney, insanların hastalandıklarında kötü kokular yaydıklarına dair kanıtlar sunmuştur. Stockholm’daki Karolinska Enstitüsü’nden Mats Olsson liderliğindeki bir araştırma ekibi, sekiz sağlıklı gönüllüye dar pamuklu tişörtler giydirmiştir. Deneklerin yarısına, herhangi bir etkisi olmayan bir sıvı, diğer yarısına ise hafif grip benzeri belirtilere yol açan bir kimyasal karışım enjekte edilmiştir. Bir ay sonra, deneye katılanlar geri çağırılmış ve bu sefer iki gruba, bir önceki enjeksiyonun tersi verilmiştir. Ardından tüm tişörtler toplanıp kol altı kısımları kesilerek şişelendi. Bu şişelerden püskürtülen havayı koklayan gönüllü jüri, kokuları yoğunluk, kötü koku ve sağlıksızlık bakımından sıralamaları istenmiştir. Sonuçta, olumsuz özellikleri en belirgin olan kokuların hasta gruba ait tişörtlerden geldiği tespit edilmiştir.
Olsson, Psychological Science adlı bilim dergisinde yayımlanan bu deneyin çok küçük çaplı olduğunu kabul etse de, hasta insanların vücutlarının diğer insanları bulaşıcı hastalıklara karşı uyarma ve yardıma ihtiyaç duyduğu sinyallerini vermek için belirli kimyasal maddeler yaydıklarına inanmaktadır.
Tişört Deneyi
Londra’daki Hijyen ve Tropik Hastalıklar Okulu’ndan Val Curtis de kötü kokunun bir sebebi olduğuna katılıyor. Curtis, “Beyindeki tiksinme duyusunu yaratan sistem, bizi hastalığa yol açabilecek şeylerden uzak tutmak üzere evrimleşmiştir,” diyor. Mats Olsson, yürüttüğü tişört deneyinin ilginç bir yönünün, insanların hastalığın kokusunu çok belirginleşmeden önce, çok daha hafif rahatsızlıklarda bile algılayabilmiş olmaları olduğunu belirtiyor. Kanser için erken teşhis, hayati öneme sahiptir, fakat çoğu zaman doktora gitmeyi düşündürecek belirtiler ortaya çıktığında hastalık oldukça ilerlemiş oluyor. Preti, yumurtalık kanseri örneğini veriyor: “Karabiber çekirdeğini düşünün, bir de soğan büyüklüğünü. Hastalığın karabiber çekirdeği boyutundayken teşhis edilmesi gerekirken, genellikle soğan büyüklüğüne geldiğinde tanı konuyor,” diyor. Preti, yumurtalık kanserinin kokusunun, doktorların hastalığı çok daha erken aşamada fark edebilmesine olanak sağlayacağını umuyor.
Vücutlarımız, günlük normal işleyişleri içerisinde çeşitli kimyasal maddeler salgılamaktadır. Preti, kanserli hücrelerin metabolizmasının normal hücrelerden farklı olduğunu ve dolayısıyla farklı bir kimyasal madde ve koku yaydığını ifade ediyor. Bu koku, insanın algılayabileceğinden çok daha hafif olabilir; ancak çeşitli kanser türlerinin veya diğer hastalıkların kokularını tanımak üzere eğitilmiş köpekler, bu hastalıkları erken aşamada teşhis edebilir. İnsanların beş milyon, köpeklerin ise 300 milyon koku reseptörü bulunmaktadır.
Köpekler Eğitiliyor
Preti, Pennsylvania Üniversitesi’ndeki Penn Vet Çalışan Köpekler Merkezi’ne danışmanlık yapmaktadır. Burada dört köpek, yumurtalık kanseri taşıyan dokuları tanımak üzere eğitilmektedir. Preti, köpeklerin bunu yüzde 90 kesinlikle başardıklarını belirtmektedir. Ancak, amaç bu köpekleri hastanelerin kanser bölümlerine yerleştirmek değildir. Şimdilik hedef, “yumurtalık kanserinin kendine özgü kokusunu” belirleyebilmektir. Bu saptama yapıldığında, Preti’nin çalışma arkadaşı Charlie Johnson, “elektronik burun” ya da “e-burun” olarak adlandırılan bir cihazı bu kokuyu tanımak üzere programlayabilecektir. Johnson’un buluşu olan cihaz, her birine bir DNA dizisi iliştirilmiş yüzlerce karbon nanotüp yardımıyla insan burnunu taklit etmektedir. Bu dizinler, havadaki kimyasal karışımı elektrik sinyaline dönüştürmektedir. “Dolayısıyla, tırnak ucunuz kadar küçük bir yongayı, bir köpeğin burnu kadar hassas kılabilirsiniz,” diyor. İşte o zaman hastaneler, bu cihazla donatılarak hastalığın erken teşhisinde büyük bir adım atılması umuluyor. Uzun vadede ise tansiyon aleti gibi, herkesin kolayca kullanabileceği erken teşhis cihazlarının geliştirilerek evlere ve hatta ceplerimize kadar girmesi hedefleniyor.
* Bu haber BBC Türkçe’de ilk kez 10 Mart 2014 tarihinde yayımlandı.