Trump Döneminde Türk-Amerikan İlişkileri
Trump’ın 2017-2021 yılları arasındaki başkanlık dönemi, Türk-Amerikan ilişkileri açısından oldukça çalkantılı bir dönem olarak kaydedildi. 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin ardından zaten gergin olan ilişkiler, Trump döneminde tarihin en zor dönemlerinden birini yaşadı. Aslında, Trump, Ankara ile ilişkilere önem veriyordu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile de sıcak bir ilişki geliştirmişti. Erdoğan, 2017 ve 2019 yıllarında iki kez Beyaz Saray’da ağırlanmıştı. Ancak bu yakın ilişkilere rağmen Trump, Türkiye’ye yönelik ağır yaptırımlar uygulayarak ekonomik sıkıntıların derinleşmesine neden oldu ve diplomatik nezakete uymayan eylem ve açıklamalarıyla Ankara’nın tepkisini çekti.
Bu dönemde öne çıkan krizler arasında Rahip Brunson olayı, S-400 hava savunma sistemi ve ABD’nin Suriye’de Halk Savunma Birlikleri’ne (YPG) askeri destek sağlaması sayılabilir.
Terör Örgütü YPG/PYD ile İş Birliği
Trump’ın ilk döneminde yaşanan en büyük sorunlardan biri, iki NATO ülkesinin terör örgütü IŞİD ile mücadeledeki farklı yaklaşımlarıydı. Trump, Obama yönetiminin IŞİD ile mücadele amacıyla Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile başlattığı ortaklığı daha da ileriye taşıyarak, Pentagon’a bu gruba doğrudan silah ve askeri ekipman sağlama talimatı verdi. Bu kararname, Erdoğan’ın Mayıs 2017’deki Beyaz Saray ziyaretinden yalnızca bir hafta önce imzalandı. SDG’nin omurgasını oluşturan YPG, Türkiye tarafından PKK’nın bir uzantısı olarak tanımlanmakta ve “terörist” olarak görülmekteydi. Türkiye, Ekim 2019’da SDG’nin kontrolü altındaki bölgede bir güvenli bölge oluşturmak amacıyla Barış Pınarı Harekatı’nı başlatınca, bu durum en ciddi rahatsızlıkları doğurdu. Trump, harekat öncesinde Türkiye’nin makul davranacağını umduğunu belirtti, aksi takdirde “yaptırımlar yoluyla” Türkiye ekonomisine “darbe vuracağı” tehdidinde bulundu. Bu süreçte, dönemin Başkan Yardımcısı Mike Pence başkanlığında bir heyet Ankara’ya gönderildi ve harekatı sona erdirecek bir anlaşma imzalandı. Ancak, Kongre’nin 29 Ekim’de kabul ettiği yaptırım paketini onayladı.
Mektup Olayı
Suriye’nin kuzeyi ile ilgili gerginlikler yaşanırken, Trump’ın Erdoğan’a yazdığı bir mektup basına sızdı. Mektubun tarihi 9 Ekim 2019 olarak kaydedilmişti ve bu tarih, Barış Pınarı Harekatı’nın başladığı güne denk gelmekteydi. Mektupta şu ifadeler yer alıyordu: “Sayın Cumhurbaşkanı, gelin iyi bir anlaşma yapalım! Binlerce kişinin öldürülmesinden sorumlu tutulmak istemezsiniz ve biz de Türk ekonomisini mahvetmekten sorumlu olmak istemeyiz – ve bunu yaparız. Size bunun bir örneğini Pastör Brunson olayında yaşatmıştım. “Eğer bu işi doğru ve insani bir şekilde yaparsanız tarih de sizi iyi yazar. Eğer iyi şeyler olmazsa, tarih sizi sonsuza dek bir şeytan olarak görür. Sert adamı oynama. Aptallık etme! Seni sonra arayacağım.” Bu mektubun diplomatik yollarla Beyaz Saray’a iade edildiği, Türk yetkililer tarafından kamuoyuna duyuruldu.
Pastör Brunson Krizi
Trump’ın Erdoğan’a yazdığı mektupta bahsettiği Pastör Brunson krizi, 2018 yazında patlak verdi. Bu kriz, Ankara’nın 15 Temmuz darbe girişiminin ardından Fethullah Gülen’in iadesi için yaptığı taleplere Trump döneminde de yanıt alamamasıyla yakından ilişkiliydi. İzmir’de yaşayan Amerikalı din adamı Andrew Craig Brunson, askeri casusluk ve anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs suçlamasıyla Aralık 2016’da tutuklandı. Trump, Brunson konusunu sürekli gündeme getirerek, din adamının serbest bırakılması için girişimlerini 2018 başından itibaren artırdı. Erdoğan, Trump’ın çağrılarına karşılık olarak, “Sizde de bir tane papaz var. Ver papazı, al papazı” yanıtını verdi. Brunson’un serbest bırakılmaması üzerine ABD, dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’e yaptırım uyguladı. Trump, Türkiye’den ithal edilen alüminyum ve çelikte gümrük vergisini artıran bir karar da aldı. Bu gelişmeler, Türk lirasının ciddi şekilde değer kaybetmesine neden olan bir ekonomik krizin tetikleyicisi oldu. Mahkeme süreci 12 Ekim 2018’de tamamlandı ve teröre destek suçundan 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası alan Brunson, hapiste kaldığı süre göz önünde bulundurularak serbest bırakıldı. Brunson, ABD’ye döndükten sonra Beyaz Saray’da Trump ile bir araya geldi.
Metin Topuz Davası
Pastör Brunson ile yaşanan sürece benzer bir gerilim, Türkiye’nin ABD misyonlarında çalışan iki Türk vatandaşının tutuklanması sonucunda yaşandı. Türkiye, ABD’nin İstanbul Başkonsolosluğu’nda çalışan Metin Topuz’u Eylül 2017’de teröre destek suçlamasıyla gözaltına aldı ve daha sonra tutukladı. Bu gelişmelere sert tepki veren Washington, Türkiye’ye vize kısıtlaması getirdi ve diplomatik temsilciliklerinden göçmen olmayan vize başvurularını askıya aldı. Türkiye de buna karşılık olarak Amerikan vatandaşlarına vize verme faaliyetlerini kısıtladı. Taraflar arasında yapılan diplomatik görüşmeler neticesinde ABD, Ocak 2018 itibariyle vize kısıtlamasını kaldırdı. Topuz, 2020 yılında 8 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırıldı ve Kasım 2023’te tahliye edildi.
S-400 Yaptırımları
Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemlerini alması, NATO’daki yeri ve ABD ile ilişkilerinin seyri açısından önemli bir kırılma noktası oldu. Trump, Türkiye’nin S-400 sistemlerini almasından Obama yönetimini sorumlu tutarak, Erdoğan’ın açıklamalarını haklı buldu ama NATO müttefikine karşı yaptırım almak zorunda kaldı. Türkiye, 2000’li yılların başından bu yana ortağı olduğu beşinci nesil savaş uçağı F-35 projesinden çıkarıldı ve ödemesini yaptığı uçakların teslimatı engellendi. ABD, Hasımlarına Yaptırımlar Yoluyla Karşılık Verme Yasası (CAATSA) kapsamında Türkiye’ye beş maddelik bir yaptırım paketi onayladı. Ankara, halen yürürlükte olan bu yaptırımların kaldırılması çağrısında bulunuyor.
Koruma Krizi
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2017’de Washington’a yaptığı ziyaret sırasında, korumaları büyükelçilik önünde toplanan protestoculara müdahale etti. Burada çıkan kavga, ABD’de büyük tepki topladı ve Türk-Amerikan ilişkilerini olumsuz etkiledi. ABD’de açılan davada, Erdoğan’ın 15 koruması hakkında yakalama kararı çıkarıldı. Bu olayın sonuçlarından biri, Türkiye’nin ödemesini yaptığı yakın koruma silahlarının satışına Kongre’nin onay vermemesi oldu.
Halkbank Davası
İki ülke arasında sıkıntı yaratan bir diğer konu ise Halkbank davası oldu. ABD, Türkiye’de kamu bankası olarak faaliyet gösteren Halkbank’ın İran’a uygulanan yaptırımların delinmesinde aracılık ettiği iddiasında bulundu. Bu suçlamalar, İran asıllı Türk vatandaşı Reza Zarrab’ın 2016’da ABD’de tutuklanmasıyla başlatılan bir soruşturmadan kaynaklandı. Mahkemede “itirafçı” olarak ifade veren Zarrab, İran’a yaptırımların delinmesi konusundaki suçlamaları kabul etti ve eski Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla aleyhinde ifade verdi. Atilla, resmi görevindeyken ABD’ye yaptığı bir ziyaret sırasında 2017’de tutuklandı ve 28 ay hapis yattı. ABD mahkemeleri, Halkbank’a, yaptırımları delmek ve kara para aklama suçlarından dava açtı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Biden ile her görüşmesinde açılan davalardan duyulan rahatsızlığı dile getirerek sorunun çözülmesini istedi. Dışişleri bakanları düzeyinde yapılan görüşmelerde de sorunun çözümü için diplomatik yollar üzerinde çalışıldı, ancak sonuç alınamadı. Halkbank, 2024 başında yaptığı açıklamada, hukuk davasının kendisi lehine sonuçlandığını, ceza davasında ise “devlet dokunulmazlığı” gerekçesiyle davanın reddedilmesine ilişkin temyiz sürecinin devam ettiğini ifade etti.