II. Viyana Kuşatması ve Osmanlı Ordusunun Harekâtı

Yanık önlerinden ayrılan Osmanlı ordusu, yürüyüşüne devam ederek nihayet 13 Temmuz 1683 tarihinde Viyana’nın görkemli siluetine ulaştı. Sadrazam, yanında Kırım Hanı, birkaç vezir ve beylerbeyi olduğu hâlde 1000 atlı ile şehrin surlarına kadar sokuldu. Bu, 154 yıl önce Kanûnî Sultan Süleyman’ın otağını kurduğu yere geldiği anlamına geliyordu. Ertesi gün, yani 14 Temmuz’da kuşatma resmen başlamıştı.

Bütün Avusturya İşgal Ediliyor

Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında Batı kaynaklarında sıkça abartılı rakamlar verilse de, Viyana kumandanı Kont Starhemberg’in (ö. 1701) İmparator I. Leopold’a (ö. 1705) yazdığı mektupta verdiği 60.000 muharip asker rakamının doğru olması muhtemeldir. Kırım süvarileri, Osmanlı akıncıları ve hizmet efradı bu rakamın dışındadır. Bu arada, “Kont, imparatora neden mektup yazıyor, o da başkent Viyana’da değil miydi?” sorusu akla gelebilir. Zira 23 yıldır Alman İmparatoru, Bohemya Kralı ve Avusturya Arşidukası unvanlarını taşıyan I. Leopold, ordularının başkumandanı olan Lorraine Dükü Charles’ın Kara Mustafa Paşa’ya mağlup olup Viyana önlerini savunmasız bırakmasının ardından şehirden kaçmıştı. Halkın “Bizi bırakıp nereye gidiyorsun?” feryatları arasında şehri terk eden Leopold, önce Linz’e, ardından Passau’ya çekilmişti. Başkentinin savunmasını ise Kont Ernst Rüdiger von Starhemberg’e havale etmişti. Bu süreçte, şehir ahalisi içinden 80.000 kadar kişi de Viyana’yı terk etti.

Osmanlı Akınları ve İşgal

Bu arada, Kırım atlıları ve akıncılar Viyana’ya 180 km uzaklıktaki Linz’e kadar olan Tuna vadisini ve güneyde geniş bir bölgeyi işgal etmiş, hatta İsviçre’ye yaklaşmışlardı. 40.000 genç Alman esir alınmıştı; ihtiyarlar ve çocuklara dokunulmuyordu. Akına çıkan birlikler, son derece değerli ganimetlerle dönecekleri hayalini kuruyorlardı. Ancak, bu ganimetleri memleketlerine götürüp zengin bir hayat sürme düşüncesi, askerlerin savaşma gücünün azalmasına elbette etkili olmuştur. Esas amacın dışına çıkılarak, bütün kuvvetlerin Viyana üzerinde toplanmaması, Kara Mustafa Paşa’nın bu kuşatmadaki hatalarından biriydi. İmparatorun tüm maiyetiyle taht şehrini terk etmesi ve Avusturya’nın Viyana ve birkaç kale dışında kolayca işgal edilmesi, paşayı Viyana’nın birkaç hafta içinde düşeceğine inandırmış olmalıydı.

Kale Direniyor

Viyana, sadece Avrupa’nın değil, dünyanın en mükemmel kalelerinden biriydi. Derin ve geniş bir hendekle çevriliydi. Kale çevresinde 12 kuvvetli tabya bulunuyordu; bunlar da içinde birkaç sıra sivri kazıklarla kaplı derin hendeklerle çevriliydi. Şehir, binlerce topla savunuluyordu ve altı, mükemmel bir tünel şebekesiyle örülmüştü. Bu tünellere bile küçük çapta toplar yerleştirilmişti. Kara Mustafa Paşa, Kont Starhemberg’e mektup yazarak kaleyi teslim etmesini istedi fakat Kont bu teklifi reddetti. Bunun üzerine, paşa şehrin banliyölerini ateşe verdi. Kont’un keşif için kaleden çıkardığı süvari kuvvetinden 500’ü esir düşerek geriye kalanlar kaleye kendilerini zor attılar. Paşa, kalenin eninde sonunda zayiat fazlalığından ve ümitsizlikten teslim olacağına inanıyordu. Teslim olan kalenin yağma edilmeyeceği vaadiyle, bu yolla şehirdeki hazinelerin ve tarihî eserlerin hasar görmeden İstanbul’a götürülmesini hayal ediyordu.

Sonuç olarak, çeşitli olayların vuku bulduğu iki ay geçti. Bu süreçte pek çok çatışma yaşandı, fakat kale bir türlü alınamadı. Belki de kendilerini kuşatan derin ümitsizlik, kaleyi savunan kumandan ve askerlere ilave bir azim ve irade kazandırmıştı. 23 Ağustos’a gelindiğinde, Viyana müdafilerinin durumu son derece kötü olsa da Osmanlı ordusunda da yılgınlık belirtileri görülüyordu. Paşalardan neferlere kadar herkes, bu zor durumdan kaçıp memleketlerine dönerek elde ettikleri bol ganimetin keyfini sürmeyi arzuluyordu. Osmanlı tarihindeki mühim kırılma noktalarından biri olan II. Viyana Kuşatması’nı anlatmaya müteakip yazıma devam edeceğim.