Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD’de bulunan Türkevi’nde, farklı uluslararası düşünce kuruluşlarının değerli temsilcileriyle bir araya geldi. Bu buluşmada, Erdoğan, dostlukları güçlendirme, anlaşmazlıkları azaltma ve barışın tesisini sağlama konusundaki temel prensiplerini vurguladı. Türkiye’nin uluslararası hukuka, devletlerin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne büyük bir saygı duyduğunu belirten Erdoğan, günümüz dünyasında bu ilkelere her zamankinden daha fazla ihtiyaç olduğunu ifade etti.
Küresel meydan okumalar ve bunlarla mücadelede yaşanan zorluklar, bölgesel çatışmalar ve insani krizlerin herkes tarafından bilindiğini dile getiren Erdoğan, “Neredeyse her gün yeni bir krize ve çatışmaya tanık oluyoruz” şeklinde konuştu. Bu bağlamda, çok taraflılığın güçlendirilmesi gerektiğine inandığını belirten Erdoğan, “Artık ne 1945’in ne Soğuk Savaş’ın ne de tek kutuplu düzenin koşullarında yaşıyoruz” dedi. Birleşmiş Milletler başta olmak üzere küresel sistemin daha adil ve temsil kabiliyeti yüksek hale getirilmesi gerektiğine dikkat çekti.
Erdoğan, “Her krizde şu acı gerçeğe şahit oluyoruz. Bir tarafta insanlığın ortak vicdanını, ortak aklını yansıtan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu ve aldığı kararlar var. Diğer tarafta ise alınan her kararı Güvenlik Konseyi’nde veto gücüne sahip 5 ayrıcalıklı ülke var. Yıllardır çözümsüzlüğe mahkum edilen her sorunda, 5 ülkenin keyfi, çıkarı ve öncelikleri, Genel Kurul’daki yüzlerce ülkenin iradesini yok sayıyor” diyerek, Birleşmiş Milletler’in reforma ihtiyacı olduğunu vurguladı. Ancak bu reformun hayata geçmesi için gerekli adımların atılmadığını dile getirdi.
Bu reform çağrısını her platformda sürdürmeye devam edeceğini belirten Erdoğan, “Bu konu, yarın ‘Geleceğin Zirvesi’ programında yapacağım konuşmanın özünü teşkil edecek” sözleriyle bu konunun önemini bir kez daha vurguladı. Özellikle Netanyahu hükümetinin savaşı bölgeye yayma çabalarına dikkat çeken Erdoğan, 7 Ekim’den bu yana Gazze’de yaşanan katliamı derin bir üzüntüyle takip ettiklerini ifade etti. İsrail’in saldırılarında hayatını kaybeden Gazzeli sivillerin üçte ikisinin kadın ve çocuklardan oluştuğunu belirtti.
Erdoğan, “Gazze’de tam anlamıyla bir insani felaket yaşanmaktadır. 1,9 milyon insan yerlerinden edilmiş durumda. Gazze’deki su kaynaklarının yüzde 70’i ve fırınların yüzde 75’i tahrip oldu. Sağlık merkezlerinin yüzde 95’i kısmen veya tamamen zarar gördü. 150 bin konut tamamen, 200 bin konut kısmen yıkıldı, 80 bin konut oturulamaz hale geldi. Temiz su kaynaklarına ulaşmak neredeyse mümkün değil” diyerek durumu daha da netleştirdi.
Hepatit, çocuk felci ve dizanteri gibi hastalıkların korkutucu boyutlara ulaştığını belirten Erdoğan, insanların acil ihtiyaç duyduğu yardımların yalnızca dörtte birinin girişine izin verildiğini, Gazze halkının yalnızca bombalarla değil, aynı zamanda açlık, ilaçsızlık ve susuzlukla da katledilmeye çalışıldığını vurguladı. Kalıcı bir ateşkesin sağlanması ve insani yardımların engelsiz bir şekilde akışının temin edilmesinin öncelikleri olduğunu yineleyen Erdoğan, “Netanyahu hükümeti savaşı bölgeye yaymak için her yolu denemektedir. Buna fırsat verilmemesi gerektiğini her fırsatta dile getiriyoruz. Uluslararası toplumun İsrail üzerindeki baskıları artırması şarttır” ifadelerini kullandı.
Rusya-Ukrayna Savaşı’nın, herkesin gözleri önünde büyük bir insani trajediye dönüştüğüne dikkat çeken Erdoğan, “Savaşın başından itibaren adil bir barışın tesis edilmesi için çaba gösterdik, göstermeye devam ediyoruz. İstanbul’daki müzakereler, Türkiye’nin sergilediği aktif rolün başarısını kanıtlamıştır. Ancak bu çabaların amacına ulaşması belli lobiler tarafından istenmemektedir” dedi.
Azerbaycan ve Ermenistan ile Güney Kafkasya’da kalıcı barış ve istikrar adına önemli bir fırsat yakaladıklarını ifade eden Erdoğan, Balkanlar’da yürüttükleri yapıcı diplomasi ve Ortadoğu’da barış ile istikrar için gerçekleştirdikleri girişimler sayesinde bölgesel rollerini pekiştirdiklerini, komşuları Suriye ve Irak’ın toprak bütünlüğünü desteklerken, bu iki ülkenin topraklarından Türkiye’ye yönelik her türlü tehdide kararlılıkla karşı durduklarını aktardı.
PKK, PYD, YPG, DEAŞ ve FETÖ gibi terör örgütlerine karşı verilen mücadelenin sadece Türkiye’nin değil, aynı zamanda bölgenin de güvenliği için kritik bir öneme sahip olduğunu belirten Erdoğan, “Geçtiğimiz yıl ticaret hacmimiz 30 milyar doları geçse de bu rakamı 100 milyar dolar seviyesine çıkarabileceğimize inanıyorum” dedi. Milli güvenliği ilgilendiren bazı hususlarda Amerikan yönetimiyle görüş ayrılıklarının hâlâ devam ettiğini dile getirdi.
Amerikalı dostlarıyla her fırsatta PKK, PYD, YPG ve FETÖ’ye verilen desteğin sonlandırılması konusundaki beklentilerini paylaştıklarını belirten Erdoğan, “NATO müttefikimiz olan Amerika’nın Türkiye’ye yönelik uyguladığı tedbirler ve savunma sanayi kısıtlamaları güven duygusunu olumsuz bir şekilde etkilemektedir” şeklinde konuştu. CAATSA yaptırımlarının ve F-35 programından çıkarılmalarının müttefiklik ruhuna aykırı olduğunun altını çizen Erdoğan, kongrede beklemekte olan savunma sanayi ihraç lisans başvurularının bir an önce sonuçlandırılmasının büyük bir önem taşıdığını ifade etti.
Erdoğan, konuşmasını şu şekilde sürdürdü: “5 Kasım’da düzenlenecek olan Amerika başkanlık ve kongre seçimlerini tüm dünya gibi biz de yakından takip ediyoruz. Seçimler sonucunda başkan kim olursa olsun, Amerika’ya bakışımız ve ilişkilerimizdeki üst düzey diyalogumuz değişmeyecektir. Türkiye, NATO’nun en güçlü müttefiklerinden biridir. Aynı zamanda Avrupa Birliği’ne tam üyelik perspektifi olan bir ülkeyiz. Batı dünyasıyla işbirliğimizi geliştirirken doğuyu ihmal etmiyoruz. Gerek Şanghay İşbirliği Teşkilatı, gerek BRICS, gerekse ASEAN ile diyalog zeminimizi güçlendirmekte kararlıyız. Bu konuda son dönemde kritik adımlar attık ve çok farklı bir iklim yakaladık. Ülkemizin çıkarlarını merkeze alan Türkiye eksenli bir anlayışla farklı bölgesel teşkilatlarla işbirliğimizi daha da ileri taşıyacağız.”
