Ukrayna’ya Uzun Menzilli Füze Tedariki ve Olası Sonuçları

ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon), 24 Nisan’da Ukrayna’ya ‘uzun menzilli’ ATACMS füzelerinin tedarik edildiğini duyurdu. Bu açıklamanın hemen ardından Birleşik Krallık Savunma Bakanlığı, Mayıs ayı ortalarında Ukrayna’ya çok sayıda uzun menzilli Storm Shadow seyir füzesi sağlanacağını açıkladı. Başlangıçta bu füzelerin yalnızca “Ukrayna topraklarındaki Rus birliklerine karşı kullanılmasına” şartı koşuluyordu. Birleşik Krallık Savunma Bakanı Ben Wallace, Avam Kamarası’nda yaptığı konuşmada, “Füzeler, Ukrayna’nın topraklarındaki Rus güçlerini geri püskürtmesine olanak tanıyacak” ifadelerini kullandı.

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski, 22 Eylül’de CNN’e verdiği bir mülakatta, füzelerin ‘Rus topraklarındaki hedeflere’ karşı kullanılmasını içeren bir ‘zafer planı’ndan bahsetti. Zelenski’nin bu konuyu, 24-30 Eylül tarihleri arasında gerçekleştirilecek 79. BM Genel Kurulu’nda ABD Başkanı Joe Biden ile tartışması bekleniyordu. ABD ve İngiltere şu an için bu talebe onay vermeyeceklerini belirtiyor; Zelenski de “ABD’nin tutumunu değiştireceğine dair işaretler olmasına rağmen henüz onay almadıklarını” ifade ediyor.

ATACMS füzeleri ile ilgili olarak, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin geçtiğimiz hafta yaptığı bir açıklamada, uzun menzilli füzelerin Rusya’ya karşı kullanılması halinde “ABD ve NATO müttefikleriyle savaş halinde olacakları” uyarısında bulundu. Biden yönetiminin, bu füzelerin Rusya’daki askeri hedeflere karşı kullanılması talebini ‘gözden geçiriyor olması’, tehlikeli bir eşikte olduğumuzun bir göstergesi. Zira ATACMS adı verilen bu füzelerin menzilleri 300 km olarak bilinmektedir. Bu durum, Ukrayna Silahlı Kuvvetleri’ne ‘uzaktaki Rus hedeflerini vurmak için kritik bir yetenek’ sağlamaktadır. Bugün Rusya topraklarında, ATACMS füzelerinin menzilinde olabilecek en az 200 askeri hedef bulunmaktadır. Bunlar arasında askeri birliklerden hava üslerine, yakıt ve silah depolarına kadar birçok stratejik nokta yer almaktadır.

Kısa Vadede Askeri ve Siyasi Sonuçlar

Bu tür saldırılar kısa vadede, Rusya’nın savunma stratejilerini yeniden gözden geçirmesine ve sert misillemelerde bulunmasına yol açabilir. Burada kritik olan husus, Ukrayna’nın Rusya’yı stratejik olarak geri püskürtüp püskürtmeyeceği değil, Rusya’nın olası tepkisinin ne düzeyde olacağıdır. Çünkü bu tepki, ‘insani durum’ üzerinde önemli bir etki yaratacaktır. Askeri açıdan bakıldığında ise, bu durum, Ukrayna’daki sivil ve askeri altyapının daha yoğun bir şekilde hedef alınmasıyla sonuçlanabilir. Çatışmaların tırmanması, ayrıca Ukrayna’nın Batı’dan daha fazla destek talep etmesine sebep olacaktır. Ancak bu desteklerin kontrolsüz bir şekilde artması, NATO ittifakı içinde çatlaklara yol açabilir. Bu noktada Macaristan’ın karşit tutumunu; Almanya ve Slovakya’nın, Ukrayna’nın NATO üyeliğine koyduğu şerhi hatırlamak önemlidir.

Ayrıca, bu tür adımların Rus siyasetinde de derin yansımaları olacaktır. Uzun menzilli füze saldırıları, Rus topraklarına yönelik ‘yaşamsal bir tehdit’ olacağından, Rus toplumunu ‘varoluşsal bir savaş’ algısı etrafında birleştirmek kolaylaşacaktır. Bu durum, Rusya’nın daha geniş çaplı askeri harekâtlar için gerekli kamuoyu desteğini almasını kolaylaştırabilir.

Orta Vadede Bölgesel Dengeler ve Güvenlik İkilemleri

Ukrayna’ya uzun menzilli füze tedarikinin orta vadede bölgesel dengeleri de etkileyebileceği açıktır. Ukrayna’ya sağlanan bu kritik destek, Rusya ve çevre coğrafyalarda güvenlik endişelerini artıracaktır. Dolayısıyla, bölgedeki diğer ülkelerin güvenlik algıları da bu gelişmelerden derinden etkilenecektir. Finlandiya, Estonya, Letonya, Litvanya, Belarus, Polonya, Slovakya, Macaristan, Moldova ve Romanya, bu gerilimden doğrudan etkilenecek ülkeler arasında yer almaktadır. Belarus, Rusya’nın askeri müttefiki olarak daha fazla müdahil olabilir, bu da Doğu Avrupa’da daha geniş bir cephe açılmasına neden olabilir. Moldova ise Ukrayna’daki çatışmanın kendi topraklarına sıçrama riskine karşı daha fazla savunma tedbiri almak zorunda kalabilir. Bu, Transdinyester bölgesindeki çatışmanın yeniden alevlenmesine yol açabilir.

Bu koşullar altında, yukarıda adı geçen ülkelerde güçlü bir savaş karşıtı muhalefet ve kamuoyu baskısının oluşması da muhtemeldir. Sonuç olarak, füzeleri sağlayan ABD ve Birleşik Krallık gibi ülkeler ‘uzaklık’ avantajına sahipken, Baltık ve Doğu Avrupa devletleri, olası bir bölgesel savaşın ön cepheleri konumunda olacaktır.

Uzun Vadede Küresel Savaş Tehlikesi

Daha önce belirttiğimiz gibi, Ukrayna’ya sağlanan uzun menzilli füzeler ve bu füzelerin Rusya topraklarındaki askeri-sivil hedeflere karşı kullanımı, uzun vadede daha geniş çaplı bir savaşa ve beraberinde görülmemiş bir yıkıma yol açabilir. Zira ateşle oynamak kabilinden böylesi bir adım, Rusya’nın ‘nükleer caydırıcılık doktrininin aktif hale gelmesiyle’ sonuçlanabilir. Rus askeri doktrininde, ‘konvansiyonel savaşta varoluşsal bir tehdit algılandığında nükleer silah kullanma’ seçeneği bulunmaktadır. Bu durum, Avrupa’nın tamamını, hatta dünya genelini etkileyebilecek bir nükleer savaş riskini artırır. Washington merkezli Savaş Çalışmaları Enstitüsü‘nden George Barros‘un, ATACMS menzilindeki Rus askeri hedeflerini ele alan interaktif haritası, bu konuda detaylı veriler sunmaktadır. Haritada, 26 Ağustos 2024 itibariyle ATACMS menzilinde yer alan Rus birlikleri ile askeri hava üslerinden oluşan 200’ü aşkın hedef açıkça görünmektedir.

Burada önemli bir soru karşımıza çıkıyor: Ukrayna ne kadar ileri gidebilir? Altı çizilmesi gereken bir diğer nokta ise Rusya’nın varoluşsal tehdit algısının Batı’nın sınırlı savaş konseptine uygun olmadığıdır. Batı’nın askeri ve diplomatik hamleleri bu tehdit algısını hafifletmezse, Rusya’nın nükleer bir saldırıya başvurması yalnızca bölgesel değil, küresel bir savaşın başlangıcı da olabilir. Üstelik bu durum, yalnızca Avrupa’daki güvenlik dengeleri değil, aynı zamanda küresel enerji piyasaları, ticaret yolları ve ekonomik sistemler üzerinde de ağır bir darbe yaratacaktır. Rusya’nın doğalgaz ve petrol akışını durdurması, dünya genelinde enerji krizlerine yol açabilir. Çin ve Hindistan gibi büyük ekonomiler, bu çatışmanın küresel yansımalarından doğrudan etkilenecektir. Özellikle Çin, Batı ile Rusya arasında sıkışarak, kendi stratejik çıkarlarını yeniden değerlendirmek zorunda kalabilir.

Türkiye’nin Yolu ve Tutumu

Çatışma sahasının genişlemesi durumunda, Karadeniz’de de gerilimin artması muhtemeldir. Bu noktada Türkiye’nin, başat devletler arasında denge kurmayı öngören dış politika yaklaşımının nasıl etkileneceği önemlidir. Türkiye, Rusya-Ukrayna savaşında coğrafi konumu ve stratejik önemi nedeniyle, savaşın gidişatında hem bölgesel hem de küresel düzeyde önemli bir aktör olmuştur. Ukrayna’nın uzun menzilli füzelerle Rus topraklarını hedef alması durumunda, Türkiye doğrudan bölgedeki stratejik ve ekonomik çıkarlarını koruma yoluna gidecektir. Bu çerçevede, Türkiye’nin bazı mecburiyetleri bulunmaktadır. Bunlardan ilki enerji arz güvenliği ve ticari kaygılardır. Türkiye, Karadeniz’de istikrar ve bölgesel ticaret yollarının güvenliği konusunda son derece hassastır. Zira Karadeniz, Türkiye için hem enerji yolları hem de dış ticaret açısından stratejik bir önem taşımaktadır. Bu nedenle, savaşın genişlemesi, Türkiye’nin bu bölgedeki çok yönlü çıkarlarına büyük zararlar verebilir.

Türkiye ayrıca, uzun vadede NATO’nun Rusya’ya karşı başlatabileceği geniş çaplı bir harekâtın, yıkıcı bir ‘nükleer savaşa dönüşebileceği’ endişesini taşımaktadır. Zira bu olaylar neticesinde Rusya, nükleer caydırıcılık kartını masaya sürebilir. Bu durumda Türkiye, coğrafi olarak NATO ittifakı ve Rusya’nın tam ortasında yer alan bir ülke olarak, bu tür bir nükleer çatışmanın ön cephesinde bulunabilir. Dolayısıyla Türkiye’nin çıkarına olan, savaşı genişletmek yerine diplomatik çözümleri öncelemektir.

Türkiye’nin tutumuna etki edecek bir diğer önemli faktör de Montreux Boğazlar Sözleşmesi‘dir; bu sözleşme, Türkiye için Karadeniz’de barışın teminatıdır. Türkiye, en kötü senaryonun gerçekleşmesi halinde bile Montreux Sözleşmesi çerçevesinde Karadeniz’deki askeri hareketliliği sınırlı tutmayı ve tarafsızlık politikasını korumayı tercih edecektir. Kaldı ki, 2022 yılında Ukrayna ile Rusya arasında müzakerelere ev sahipliği yapan Türkiye’nin, ‘İstanbul Süreci’ adı altında yürüttüğü diplomasi, bölgesel bir güç olarak hem Batı’ya hem de Rusya’ya eşit mesafede durma çabalarının tipik bir örneğidir.

Bir İhtimal Daha Var…

Friedrich Nietzsche, ‘güç istenci’ diskurunda, bireyler ve devletlerin sürekli daha fazla güç ve etki arayışında olduğunu belirtir. Güç istenci, savaşın mantıksız bir biçimde büyümesine yol açabilir. Çünkü tehdit varoluşsal bir karaktere büründüğünde, her iki taraf da kendi varlığını korumak için kuralları fiilen ortadan kaldırabilir. İrlandalı devlet adamı ve filozof Edmund Burke, bu noktada derin bir uyarıda bulunur: “Güç ne kadar büyükse, istismarı da bir o kadar tehlikelidir…” Bu nedenle, gücün kimin elinde olduğu son derece önemlidir. Neden mi? Kanada devlet televizyonu CBS‘te yayınlanan, “Ukrayna’yı Silahlandırmak” adlı belgeselde, Ukrayna yanlısı kâr amacı gütmeyen bir kuruluş olan Blue-Yellow‘un kurucusu Jonas Ohman, “Ukrayna’ya gönderilen silahların yalnızca yüzde 30’unun cepheye ulaştığını” belirtmiştir. Bu belgesel, apar topar yayından kaldırılmıştır. Interpol Genel Sekreteri Jürgen Stock, geçen yıl Haziran ayında yaptığı bir konuşmada, Ukrayna’da kullanılan silahların, bölgedeki organize suç gruplarının eline geçebileceğini ve bunun da doğal olarak karaborsaya düşeceğini ifade etmiştir ki bu tahmin gerçekleşmiştir.

Ukrayna ordusundan Tuğgeneral Volodymyr Karpenko, ABD merkezli National Defense dergisine verdiği demeçte, teslim aldıkları tüm silah ve teçhizatın “neredeyse yüzde 50’sinin kayıp olduğunu” itiraf etmiştir. Bu durumda, yakın gelecekte terör örgütlerinin yanı sıra, gelişmiş silahlarla donanmış uluslararası suç gruplarıyla da karşılaşmamız muhtemeldir. Metropollerde, tıpkı GTA serilerinde olduğu gibi Javelin, Stinger, NLAW veya MANPADS, hatta uzun menzilli balistik füzeler gibi gelişmiş sistemlerle müesses nizama karşı çıkan suç örgütleri ortaya çıkabilir. Üstelik bu ihtimal, nükleer savaştan çok daha kısa bir süre içinde kapımızı çalabilir.

Sonuç olarak, tarih bize silahların sorunları çözmek yerine daha büyük sorunlar yarattığını acı tecrübelerle öğretmiştir. Ukrayna’ya uzun menzilli füze tedarikinin, bir askeri kazanımdan çok, küresel bir felaketin habercisi olabileceği aşikardır. Bu süreçte, akıl ve sağduyu ile hareket etmek, tüm insanlık için hayati bir önem taşımaktadır. Ukrayna Savaşı’nın başından bu yana Rusya, nükleer silah kullanma söylemini tehdit olarak gündemde tutmakta ve bu kapsamda Batı’nın Ukrayna’ya yardımlarını sınırlandırmaya çalışmaktadır. Ukrayna’nın, Batı silahlarını Rusya topraklarında kullanması, nükleer silah kullanma ihtimalini artırıcı bir etki yaratabilir. Öte yandan küresel bir nükleer savaşa evrilebilecek ‘nükleer silah kullanma’ eşiği, ancak Rusya için yaşamsal bir tehdit olması durumunda aşılabilecektir. Nükleer silah kullanma kararı ise tamamen Rusya lideri Putin’in algıladığı tehdidin boyutuna ve konjonktüre bağlı ‘siyasi bir karar’ olacaktır. Son dönemde, özellikle Ukrayna’ya sağlanan uzun menzilli füzelerin Rus topraklarına yönelik kullanımıyla ilgili tartışmalarla birlikte, daha fazla gündeme getirilmesine karşın, Rusya’nın nükleer silah kullanmak için ne kadar cesaretli olacağı belirsizdir. Zira taktik nükleer silahların kullanımı, Ukrayna sahasında büyük bir değişiklik yapmayacaktır. Stratejik nükleer silah kullanımı ise NATO’nun buna karşılık verme olasılığını gündeme getirecektir.