
Zeller’ın “Baba” Oyununa Derin Bir Bakış
Zeller’ın kaleme aldığı, 2021 yılında Anthony Hopkins’in Oscar kazanmasını sağlayan “Baba” filmi, sahnede yeniden hayat buluyor. Ancak bu sefer, izleyicilere sunulan deneyim çok daha çarpıcı ve etkileyici. KAYBOLAN ANILAR…
Oyun, Alzheimer belirtileri gösteren 80 yaşındaki bir adam ile ona destek olmaya çalışan kızının karmaşık ilişkisini merkezine alıyor. Zeller, insan hafızasının güvenilmezliğini, kaybolan anıların yarattığı boşlukları ve unutmanın aslında bir korunma mekanizması olabileceğini derinlemesine ele alıyor. İzleyici olarak, unutmanın yalnızca kaybedilen anılardan ibaret olmadığını, aynı zamanda bazen hayatın acı gerçeklerinden kaçışın bir yolu olduğunu da hissetmeye başlıyorsunuz.
ÜÇLEME
Oyunun yönetmeni Mehmet Atay, sahnede son derece sarsıcı bir atmosfer yaratmayı başarıyor. Ozan Altuntaş’ın tasarladığı dekor, izleyiciyi belirsizliğin hâkim olduğu bir zihnin derinliklerine çekerken, mekânın parçalanmış yapısı hafızanın kırılganlığına dair güçlü bir metafor sunuyor. Mehmet Atay, baş karakterin zihinsel çöküşünü öylesine ustalıkla canlandırıyor ki, her unutulan anı, her kaybolan kimlik parçası izleyicinin zihninde derin izler bırakıyor.
Oyunculuklar ise, gerçeklik ile hayal dünyası arasında iç içe geçmiş bir anlatım sunuyor. Hafızanın eksildiği her sahnede, izleyici sanki kendi içindeki bir parçayı kaybediyor. Zeller’ın üçlemesinin ilk oyunu “Anne”, evden ayrılan çocuklarının ardından kendini boşlukta hisseden bir annenin yalnızlıkla ve gerçekle yüzleşme çabasını ele alıyor. “Baba” ise yaşlı bir adamın zihnindeki kayboluşun, aile ilişkilerine nasıl bir yük bindirdiğini gözler önüne seriyor. Üçlemenin son oyunu “Oğul”da ise, depresyonla boğuşan bir gencin hikâyesi üzerinden modern ailenin tüm kırılganlıkları sergileniyor.
- Her oyunda, farklı bir aile üyesinin yaşadığı psikolojik dalgalanmalar aktarılıyor.
- Zeller, ilişkilerin aile ekseninde nasıl dönüştüğünü ve parçalandığını ustalıkla resmediyor.
İZ BIRAKIYOR
“Baba” ile baba-kız ilişkisini yıkıcı ve samimi bir biçimde inceleyen Zeller, seyirciyi kendi aile bağlarını sorgulamaya yöneltiyor. İzleyiciler, bu derin yolculukta unutmanın ne kadar acı verici ve bir o kadar da kaçınılmaz olduğunu derinden hissediyor. Oyunun sonunda, insanın en temel ilişkilerinin nasıl yaralanabileceği ve bir yandan da iyileştirici olabileceği düşüncesiyle, kalbinizde derin bir iz bırakıyor.