Ben Stefan Grobe, eski Washington muhabiri ve 1996’dan beri Euronews için ABD seçimlerini takip ediyorum. 2024 yarışı bir haftadan daha az bir süre sonra başlayacak ve her iki aday da büyük gün öncesinde son savunmalarını yapıyor.
Amerika Birleşik Devletleri’nde en önemli olan şey katılım. Bu bir klişe gibi görünebilir ama, birçok insanın seçimleri pas geçtiği bir ülkede bu çok kritik. ABD’deki katılım rekoru dört yıl önce Joe Biden’ın Donald Trump’ı yendiği seçimde belirlendi. Oy verme nüfusunun %66’dan fazlası sandığa gitti. Amerika için büyük, ama Avrupa için neredeyse acınacak bir durum!
Genel olarak, ABD’deki başkanlık seçimleri %55 ile %60 arasında bir katılım oranı üretmektedir. Önceki rekorlar 1960 yılında (yüzde 63.8) Kennedy’nin Nixon’ı yendiği, 1964 yılında (yüzde 62.8) Johnson’ın Goldwater’ı yendiği ve 1952 yılında (yüzde 62.3) Eisenhower’ın Stevenson’ı yendiği yıllarda kaydedilmiştir. 2008’de Obama’nın McCain’i yendiği seçimde katılım oranı %61.6 olmuştur.
Peki, adayların ne yapması gerekiyor? Seçmenleri sandığa götürmek ve seçimleri pas geçecek olanları, mümkün olduğunca çok insanı koltuklarından kaldırmak.
Adaylar bunu nasıl yapıyor? Medya aracılığıyla seçmenlerle iletişim kurarak. Ve burada 2024 kampanyası bir ilki temsil ediyor: Daha önce podcast’lerin bu kadar büyük bir rol oynamadığı ve geleneksel medyanın etkisinin azaldığı görülmemiştir.
