Dünya, Maymun Çiçeği (Mpox) ve Batı Nil Virüsü Tehdidi Altında
Dünya, Maymun Çiçeği (Mpox) hastalığının vaka sayılarındaki artış nedeniyle büyük bir endişe içindeyken, ABD’nin New Jersey eyaletinde sivrisinek ısırıkları yoluyla bulaşan Batı Nil Virüsü hastalığına rastlandığı ve bu hastalık sonucunda bazı yaşam kayıplarının yaşandığı bildirilmektedir.
Batı Nil Virüsü Nedir?
Aile Hekimliği Uzmanı Dr. Derya Işık, Batı Nil Virüsü hastalığı ile ilgili önemli bilgiler sunuyor: “Bu virüs, adını 1937 yılında ilk kez görüldüğü Uganda’nın Batı Nil bölgesinden alır. Batı Nil Virüsü (West Nile Fever), enfekte olmuş ‘Culex’ cinsi sivrisineklerin ısırmasıyla insana geçen viral bir enfeksiyondur. 1950 yılında ise, bu virüsün insanlarda nörolojik bozukluklara yol açtığı ortaya çıkmıştır.”
Ülkemizde ilk defa İstanbul Avcılar’da Temmuz ayında Batı Nil Virüsü ile enfekte dört hasta tespit edilmiştir. Bu virüs, Türkiye’de 2010 yılından itibaren saptanmaktadır. 2018 yılında Avrupa’da olgularda belirgin bir artış yaşanmış, İtalya ve Yunanistan’da salgınlar meydana gelmiş ve yaşam kayıpları olmuştur. Aynı yıl Türkiye’de ise 26 vaka bildirilmiştir. Dr. Işık, sözlerine şunları ekledi: “Aslında bu hastalığın ana konakları kuşlardır, özellikle göçmen kuşlar. Ancak, enfekte sivrisineklerin insanları ve atları sokmasıyla hastalık insanlara da bulaşabilir. İnsanlar, virüs için son konakçılardır ve hastalığın insandan insana bulaşması söz konusu değildir.”
Sivrisinekler, virüsü ana konak ve rezervuar olan enfekte kuşlardan alırlar. Atlardaki nörolojik semptomların görüldüğü bölgelerde insanlarda da yüksek risk söz konusudur. Türkiye, göçmen kuşların geçiş yollarında yer aldığı, hastalığı taşıyan Culex cinsi sivrisinekleri barındırdığı ve iklim koşullarının virüsün biyolojik döngüsüne uygun olduğu için Batı Nil Virüsü Hastalığı açısından riskli bir coğrafya olarak değerlendirilmektedir. Bu hastalık, göçmen kuşların etkisiyle yaz başında başlayıp sonbahara kadar görülebilir.
Bu Belirtilere Dikkat!
Enfekte sivrisinek ile hastalık bulaşmış kişilerde semptomların ortaya çıkış süresi genellikle 2-14 gün arasında değişir. Dr. Derya Işık, “Virüs kapmış insanların %80’inde herhangi bir hastalık belirtisi görülmez. Olguların yaklaşık %20’sinde, yani her beş hastadan birinde, baş ağrısı, ateş, kusma, ishal, halsizlik, vücutta yaygın lenf bezi şişlikleri ve döküntü gibi yaşamı tehdit etmeyen hafif semptomlar gözlemlenir. Bu belirtiler genellikle birkaç günde kendiliğinden düzelir.” şeklinde açıklamalarını sürdürdü.
Enfekte kişilerin yaklaşık %1’inde ise ciddi ensefalit ve menenjit gibi beyin dokusu ve beyin zarı enfeksiyonları gelişebilir. Bu durumda yüksek ateş, şiddetli baş ağrısı, zaman ve mekân algısında bozulma, bilinç değişiklikleri, titreme, kas güçsüzlüğü ve hatta felç gibi ciddi semptomlar ortaya çıkabilir. Bu durum haftalar veya aylar sürebilir ve sonunda kalıcı kas güçsüzlüğü gelişebilir. Ağır seyreden Batı Nil Virüsü enfeksiyonları, uzun vadede bazı kalıcı hasarlara yol açabilir; bunlar arasında hafıza ve işitme kaybı, yürümede güçlük, anormal refleksler ve depresyon bulunur. Ancak, bu uzun vadeli komplikasyonların görülme oranı oldukça düşüktür. 50 yaş üstü bireyler, şeker ve böbrek hastalığı gibi kronik hastalığı olanlar, bağışıklık sistemi zayıf olan hastalar, enfeksiyon için büyük risk taşımaktadır. Viral tanı sadece şüphelenilen hastalarda laboratuvar tetkikleri ile konulabilir. Ne yazık ki, bu hastalıktan korunmak için etkili bir antiviral tedavi veya aşı mevcut değildir.” dedi.
Korunmak İçin Ne Yapmalı?
Dr. Derya Işık, virüsün sivrisinekler aracılığıyla insanlara bulaştığını vurgulayarak, hastalıktan korunmada temel kuralın sivrisinek sokmalarından kaçınmak olduğunu belirtti: “Hastalık çoğunlukla Afrika, Avrupa, Orta Doğu, Kuzey Amerika ve Batı Asya’da görülmektedir. Bu bölgelere yapılacak seyahatlerde, sivrisineklerin aktif olduğu akşam saatlerinde açık alanlarda fazla kalmamak ve kalınması durumunda uzun kollu giysiler tercih edilmelidir.”
Ayrıca, hastalığın görüldüğü bölgelerde konaklıyorsanız, pencerelere ve kapılara sineklik takılması ve özellikle sivrisineklerin yoğun olduğu dönemlerde cibinlik kullanılması büyük bir önem taşımaktadır. Evlerin çevresindeki su birikintileri de kurutulmalı; lastik tekerlek içleri, teneke kutular, boş saksılar ve su varilleri gibi su birikmesine neden olabilecek nesneler göz önünde bulundurulmalıdır. Hayvan sulukları ve yalakları düzenli olarak temizlenmeli ve içindeki sular haftada en az üç kez değiştirilmelidir. Açık foseptik çukurlarının kapatılması da sivrisinek mücadelesinde kritik bir adımdır. Su birikintilerindeki sivrisinek larvaları için ilaçlama ihmal edilmemelidir.
Hastalığın görüldüğü ülkeleri veya bölgeleri ziyaret edecekler için, 444 77 34 numaralı Seyahat Sağlığı Hattı’ndan ücretsiz seyahat sağlığı danışmanlığı almak ve seyahatte dikkat edilmesi gereken hususları öğrenmek son derece önemlidir. Seyahat dönüşü, özellikle riskli bölgelerden dönen hastalarda ani başlayan ateş, baş ağrısı, kas ağrısı, halsizlik, iştahsızlık, lenf bezlerinde şişlik, bulantı-kusma ve cilt döküntüsü gibi şikayetler varsa derhal bir sağlık kuruluşuna başvurulmalı ve hekime seyahat edilen bölge hakkında bilgi verilmelidir.
