Yıl 1918, Osmanlı Devleti’nin son günlerinin karamsar atmosferinde Mustafa Kemal Paşa, Halep’te bulunuyordu. İstanbul’a gitmek için yeterli parası yoktu; tek varlığı, zamanla edindiği ve yetiştirdiği atlar ve kısraklarıydı. Bu değerli hayvanlardan ayrılmak onun için oldukça zorlayıcıydı. Ancak başka bir çare de yoktu; bu atları satmak zorundaydı. Atları o kadar sevgiyle beslemişti ki, onları kaybetmek düşüncesi bile yüreğini burkuyordu.
Ömür boyu yaverliğini yapan Salih Bozok’a, “Salih, bu atlardan birkaçını satıp İstanbul’a gidebilirim.” dedi. Salih Bey, atları satma görevini üstlendi ama ne yazık ki tek bir alıcı bile bulamadı. Subayların durumu Mustafa Kemal Paşa’dan pek de farklı değildi. Halep’in zenginleri arasında at meraklısı olanlar vardı ama savaş nedeniyle ordunun tüm hayvanlara el koyduğu dönemde, kimse alım yapmaya niyetli değildi. Mustafa Kemal Paşa bu durum karşısında tam bir çıkmaz içerisindeydi.
İşte bu zor günlerde, 4. Ordu Komutanı ve Bahriye Nazırı Cemal Paşa, Mustafa Kemal Paşa ile Halep’te bir araya geldi. Cemal Paşa’nın, Mustafa Kemal’e karşı beslediği sevgi ve bağlılık biliniyordu. Bir süre sonra, Mustafa Kemal Paşa’nın sıkıntılı durumu gündeme geldi. “Cemal Paşa, benim bazı cins at ve kısraklarım var. Bunları satmak ihtiyacındayım; ancak isteklisi çıkmadı. Siz buranın eski komutanısınız, bana bir yol gösterir misiniz?” diye sordu.
Cemal Paşa, “At ve kısraklarınızı önce veterinere muayene ettireyim. Diyarbakır’dayken, Alman ve Avusturyalılar bu atların ve kısrakların önemli bir servet olduğunu söylediler, kıymetlerinden şüphe etmiyorum, ama öyle yapınız…” dedi. Ardından, tüm at ve kısrakları iki bin altına satın aldı.
Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’a gidebilmesi ve “Kurtuluş Savaşı”nı başlatabilmesi için bu at ve kısrakların satışına mecbur kalmıştı. Cemal Paşa, bu hayvanları daha sonra beş bin altına satacağını belirterek, aradaki üç bin altını Mustafa Kemal Paşa’ya gönderecekti. Yıllar sonra, “Bu para, yeni girişimlerimde bana destek olmuştur. Bunu belirtmeyi görev sayarım.” diyerek bu yardımı unutmayacağını ifade etti.
Mustafa Kemal Paşa, atlarından ayrılmanın acısını derinden hissetti. Çünkü atları, onun için sadece birer hayvan değil, aynı zamanda bir tutku, bir dosttu. Onları okşarken elleri sevgiyle titrer, gözleri parıldardı. Atlarıyla konuşur, onlarla bağ kurarak dostluklarını pekiştirirdi. Atları, nerdeyse çocukları gibi sevdiği kesindi.
- Bir gün Ankara’daki çiftliğinde, taylarından biri ruam hastalığına yakalandığında, ellerine lastik eldivenler geçirerek tayın ölmesine izin vermek istemedi. Hayvanı okşarken gözyaşlarını tutamadı ve “Çocuğum olmadığında hikmet varmış. Eğer bir evlat kaybetmek felaketine uğrasaydım, kalbim bu elem ve kedere dayanamazdı.” diye haykırdı.
- Atları, onun en değerli arkadaşlarıydı. Sabiha Gökçen, Gazi Paşa’nın bu denli üzgün olduğunu görünce, Gazi’nin yakından tanıdığı birinin hastalandığı düşüncesine kapıldı. Ama Gazi, “Bir arkadaş daha bizi terk ediyor bugün Sabiha…” dediğinde, acısını derinden hissediyordu.
Gazi, ahıra doğru yürüdüğünde, atını son bir kez okşadı. “Oğlum, oğlum! Şimdi bütün acıların dinecek!” diyerek, hayvanına olan sevgisini bir kez daha dile getirdi. Fakat, silahını hayvanın altına doğrulttuğunda kalakaldı. Bir yontu gibi duruyordu; gözlerinden yaşlar boşandı. “Alın! Götürün hayvanı buradan! Acı çektirmeden ölmesini temin edin. Gerekirse iğne yaptırın. Uyutun, öyle vurun! Ben düşmanlarımı bile böyle vuramamışımdır! Bana bunu yaptırmayın…” diyerek, son anda vazgeçti.
Bir süre at binemedi. Daha sonra Çankaya’da yaverlerine, “İki gün önce bizim atlardan biri doğurdu. Alıp onları buraya getiriniz.” dedi. Yaver, duraksadı; fakat Gazi’nin “Sevelim, görelim, okşayalım” sözleri, duraksamaya son verdi. Çok geçmeden tay ve annesi Yıldız, bakıcıları Kerim’in yedeğinde şeref salonundaydı. Gazi, hepsine ayrı ayrı sevgi gösterdi ve eliyle kesme şeker yedirdi.
Gazi, eşi Latife Hanım’a çok sevdiği atı “Sakarya”yı nişan hediyesi olarak yollamıştı. Bu at, boşanma sonrası haraya getirilmişti. Haftaya “Gazi Koşusu” konulu makalemle devam edeceğim.
Sevgilerimle,
Ahmet Gürel
12 Ağustos 2024
